22 Haziran 2009 Pazartesi

"RİYA"MI - "NEZAKET" Mİ?

Çocuklarım küçüktü henüz. Hani çocuklara hiç yalan söylememelerini öğretmeye çalıştığımız, onların da muhtemelen "zaten yalan söylemek neden gereksin ki" diye düşünecekleri kadar küçük.
Annemlerin yazlık evinde tatildeydik.
Bir sabah uyandığımda çocukları alışkın olmadığım bir halde buldum: ağlamıyorlardı, aksine çok suskunlardı ve bütün vücutları adeta hüzünle kaplanmıştı.
Neden bu halde olduklarını hiç anlayamadım ve anlatmalarını istedim.
Biri alçak sesle ve başı önünde "bizim anneannemiz yalancı" dedi.
Annemin çocuklara söyleyebilecekleri yalan örnekleri aklımdan geçti art arda, rafadan pişirdim dediği yumurta katı pişmiş olabilirdi, gece uyuturken, yarın sizi denize götüreceğim deyip sabah havayı rüzgarlı bulmuş olabilirdi bunun gibi şeyler. Fakat çocuklar çözülüp de anlatınca konunun çok farklı ve çok önemli bir boyutta olduğunu gördüm. Şimdi anlatılanlarla ilgili yorumlarımı kaydediyorum.
Zavallı çocukların dünyası kararmıştı ve anneannelerini gerçekten yalancı zannediyorlardı.
Annem sabahleyin şiddetli bir baş ağrısı ile kalkmıştı yatağından, daha kahvaltı bile etmeden ilaçlara sarılmış, bir tülbenti alnını sarmalayacak şekilde başının arkasında bağlayıp ağrıyı sıkıştırmıştı ama ağrının şiddeti o kadar yüksekti ki, ne ilaç, ne sargı ahlayıp oflamasına, çocuklara ses çıkarmayın demesine engel olamıyordu.
Çocuklar da yaramazlık tanımına girdiğini öğrendikleri şeyleri yapmamaya çalışarak anneannelerine destek olmaya çalışıyorlardı.
Birden kapı çaldı. Annem kapıya doğru giderken hedef kazanan adımları,başını tutup ah of diyerek evin içinde iki yana sallanarak yürümesine göre hız kazanmıştı. Çocuklar bunu gördüler. Anneannenin vücu dilinde bir yalan yakaladılar. Annem henüz kapıyı açmadan önce başındaki çatkıyı sıyırıp kapının arkasındaki askıya taktı. Çocuklar bunu da gördü ve 2. yalanı harekette yakaladılar. Kapıyı açtı, üstkattaki komşusu vardı karşısında, a, ayşe hanım hoşgeldin, buyur bir kahve içelim dedi. Ses tonu bir misafiri davet eden tonda olmalıydı, baş ağrılı, ah'la karışık bir tonda olamazdı. Çocuklar 3. yalanı seste yakaladılar. Misafir içeri geldi kahve içti sohbet etti, annem tüm nezaketi ile ağrısını belli etmemeye çalışarak misafirini ağırladı ve çocukların bu davranışı da yalan olarak algılayıp kendisine olan güvenlerinin bir parça eksileceği hiç aklına bile gelmedi. Çünkü O'nun öğrendiği ve yıllar boyunca uyguladığı, sıkıntılarını dış dünyaya yansıtmamak gerektiği idi, hatta ona "Kan içsen, kızılcık şerbeti içtim diyeceksin" diye öğretmişlerdi. Oysa çocuklar için bir an önce acısından ölecekmiş gibi gördükleri aneannelerinin birden iyileşip misafiriyle sohbet eden bir evsahibesine dönüşmesi biraz fazla olmuştu. Yalan söylemek-söylememek konusundaki şemaları karışmış, anneanneleri hakkındaki şemaları da ayrıca biraz karışmıştı.

1 yorum:

  1. o gün bugündür kadıncağız bir yeri ağrıdığında şaş kaza bunu dile getirirse yeterli anlayışı,ilgi ve şefkati görememekten muzdarip:))Oysa artık çok yaşlandı, bir takım gerçek hastalıkları var, hatta gözlerimin önünde benim diyenin kaldıramayacağı bir kazayı çok büyük bir metanetle atlattı ama nafile...biliyorum ki ne zaman kapı yada telefon çalsa o ağrılar yalan olacak bir anda..

    çocukluğumuz boyunca bu ve benzeri hadiseleri gözlemlemenin bendeki yansımasını merak ediyorsanız Kamerun fahri konsolosuna sorun:)))

    YanıtlaSil