Kısacık bir tatile gittik çocuklarla. Tatil demek doğru değil pek. Daha ziyade annemleri ziyaret etmekti maksadımız. Zaten çocuklara da çocuk demek doğru değil, 30'u geçeli iki yıl geçti. Neyse, güzel güzel hafta sonumuzu geçirip bindik otobüsümüze geliyoruz. İlk seyahatlerinden bu yana olduğu gibi, iki çocuk yanyana otudular. Artık eskisi gibi cam kenarında oturma kavgası yapmıyorlar. Kızım son yıllarda geleneksel yapıya uygun olarak kardeşinin cam kenarında oturmasına razı oluyor.
Üçlü sohbetimiz, bizi havadan sudan derken bir arkadaşımızın liseye başlayacak çocuğu üzerinden milli eğitimdeki değişikliklere getirdi. Getirdi ama, bilgilerimiz yetersiz olduğu için kimler anadolu lisesine, kimler meslek lisesine gidecek, bizim delikanlı özel okula mı gitse daha iyi olur, özel hocayla mı çalışsa diye filan, konuşup duruyoruz.
Bu milli eğitim konuşması, ön sırada liseye başlayacak oğluyla birlikte seyahat eden bir hanımın sohbetimize katılmasına neden oldu. Çocuğu tam liseye başlama döneminde olduğu için olsa gerek, konuyu çok detaylı biliyordu ve bizi adamakıllı bilgilendirdi. Doğrusu, hem bilgilerini hem de bu bilgileri bize aktarışını çok takdir ettik, hatta bunu kendisine de ifade ettik. Ne kadar güzel genç annelerin çocuklarının karşılaşacağı sorunlara karşı böyle donanım kazanıp mücadele etmeye, çözüm üretmeye hazır olması.
Yolun sonuna yaklaştığımızda, genç anne, çocuğunun eşyalarını topluyor, sonra çantasından pembe çiçekli eşarbını çıkarıyor, itinayla sarı röfleli saçlarını toplayıp eşarbının içine saklıyor, kolsuz tişörtünün üzerine bir ceket giyiyor ve inmeye hazırlanıyor.
Bu arada yol bitiyor, herkes birbirine ve şoföre iyi günler dileyerek vedalaşıyor. Yol arkadaşımızla da vedalaşabilir miyiz acaba? Fakat hayır o artık çocuğunun elinden tutmuş, otobüsteki hayatını tamamen geride bırakmış, arkasını dönmüş, başka bir yöne yürüyor...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder